Haşlanmış Nohut: Zamanın Sihri
Bir akşamüstü, evde yalnız başıma otururken pencerenin kenarına yerleşen güneşin altın ışıkları, odamı sımsıcak bir huzurla dolduruyordu. Bir yandan dışarıda kuşların cıvıltısı, bir yandan da mutfakta kaynayan suyun çıkardığı hafif hışırtı. Bazen, hayatın en basit anlarında, en derin anlamları bulabiliyoruz. İşte o an, mutfakta haşlanmış hazır nohutlarla ilgili bir düşünce belirdi kafamda: Nohut pişirmek, gerçekten de bazen hayatı pişirmeye benziyor. Ne kadar bekleyeceğiz, ne zaman hazır olacak, bir şeyin tam da istediğimiz gibi olmasını sağlamak için ne kadar uğraşacağız?
Bu yazıyı yazarken, kadınlar ve erkeklerin dünyaları arasındaki farkı düşündüm. İşte, hikâyemiz başlıyor…
Ali ve Ayşe: Zamanın Farklı Algıları
Ali, iş dünyasında başarılı bir adamdı. Her şeyin tam ve kusursuz olmasını isterdi. Çözüm odaklıydı, hızlı hareket ederdi. Bir hedefe varmak için ne kadar zaman gerekiyorsa, o kadarını harcar, sonra da yoluna devam ederdi. Bir gün, öğle yemeği için evde yalnızdı. Akşamdan kalan haşlanmış nohutları kullanarak bir yemek yapmak istedi. Hemen paketini açtı, göz ucuyla saatine baktı ve hızlıca nohutları tencereye koyarak, 10-12 dakika kadar pişmesini bekledi. “Hızlıca hazır olur, hemen bir şeyler atıştırıp işime dönerim,” diye düşündü.
Ayşe ise Ali’nin aksine, hayata daha derin, empatik bir bakış açısıyla yaklaşan biriydi. Her şeyin zamanla olmasını, sabırla pişmesini severdi. O, yemek yaparken de bir ritüel, bir özen arardı. Bir gün Ali, ona iş yerinden bir süre önce telefon etti. “Evdeyim, bu akşam hızlıca nohut pişireceğim, çünkü zamanım yok. Hızlıca pişer, zaten hazır, tencereye koyuyorum sadece,” dedi. Ayşe, biraz düşündü ve ardından gülümsedi. “Bence, nohutlar tam pişmeden yememelisin,” dedi nazikçe. “Bir şeyin tam olabilmesi için bazen ona biraz daha zaman vermelisin.”
Ali gülümsedi. “Ama, Ayşe, hazır nohut. Yani, zaten pişmiş… Neredeyse her şey hazır. Sadece biraz ısıtacağım,” diye karşılık verdi. Ayşe, telefondaki sesinde biraz belirsizlik fark etti. Belki de Ali’nin içindeki sabırsızlık, bir şeylerin eksik olduğunun işaretiydi.
Haşlanmış Nohut: Sabır ve Zamanın Gücü
O an, Ayşe’nin aklına eski bir yemek tarifi geldi. Bu tarif, zamanla olgunlaşan, dikkatle yapılan bir yemekti. Nohutlar, gerçekten tam kıvamına gelmeden, o lezzetli ve doyurucu tadı yakalayamazlardı. Aynı şekilde, hayatta da bazı şeylerin hemen olmasını beklemek, genellikle bir şeylerin eksik kalmasına yol açar. Belki de sabırla pişen bir nohut, hayatın sabırla pişen anlarına benziyordu.
Ayşe, Ali’ye tekrar telefon etti. “Bazen, hızla pişen her şey tam tadını vermez. Nohutları biraz daha sabırla pişir, her şeyin en güzel hali, ona gereken zamanı verdiğinde ortaya çıkar. Zaten hazır, ama… biraz daha bekle, emin ol daha lezzetli olacak.” Ali bir an düşündü. Belki de Ayşe haklıydı. Hızlıca pişirmenin ötesinde, tam olarak ne kadar sürede bu nohutların en iyi lezzete ulaşacağını merak etti. Gerçekten, haşlanmış nohut kaç dakikada tam anlamıyla lezzetini çıkarıyordu?
Bir yandan zamanın hızla geçmesi gerektiği düşüncesi, bir yandan da sabırlı olmanın değerini anlama süreci, bir adamı ve bir kadını farklı yollara yönlendiriyor olabilir.
Sonuç: Hayat Gibi, Nohut Gibi
Ali sonunda mutfakta biraz daha sabırlı oldu. Nohutlar, zamanla, biraz daha pişerek lezzetini buldu. O an, hayatının da aslında tam bu şekilde olduğunu fark etti: Her şeyin zamanla olgunlaşması gerektiğini, acele etmenin genellikle sonradan pişmanlıklara yol açtığını.
Ayşe de Ali’nin bu süreci düşündüğünü bildiği için içten bir şekilde rahatladı. Kadınlar, bazen hayatın gidişatına duygusal bir yaklaşım getirir, sabırla zamanın kıymetini anlarlar. Erkekler ise çözüm odaklı olarak, hemen bir sonuca ulaşmaya çalışabilirler, ancak bu süreçte belki de en önemli şeyin zaman olduğunu öğrenmeleri gerekebilir.
Peki, sizce hayatınızdaki “haşlanmış nohutlar” için gereken süre nedir? Bir şeyin tam kıvamına gelmesi için ne kadar sabırlı olmanız gerektiğini düşündünüz mü? Yorumlarınızı paylaşarak bu konuda fikir alışverişinde bulunabiliriz.