Müşebbeh Ne Demek? Güç, İktidar ve Toplumsal Düzenin Aynasında Bir Kavramın İzinde
Bir siyaset bilimci olarak güç ilişkilerinin görünmez ağlarını çözümlemeye çalışırken sıkça karşımıza çıkan kavramlardan biri de “müşebbeh”tir. İlk bakışta Arapça kökenli bu kelime, dilde basit bir benzetme unsuru gibi görünse de, siyaset bilimi açısından derin bir çağrışım alanına sahiptir. Müşebbeh, kelime anlamı itibarıyla “benzetilen” veya “bir şeye benzeyen” demektir. Ancak bu sade tanımın ötesinde, modern siyasal düzenin, ideolojinin ve vatandaşlık anlayışının nasıl şekillendiğini anlamamızda önemli bir anahtar rolü vardır.
Güç İlişkilerinde Müşebbeh: Kim Kime Benziyor?
Toplumsal düzenin görünürdeki istikrarı, aslında sürekli yeniden üretilen bir benzerlikler zinciriyle korunur. Devlet, vatandaşa benzemek ister; vatandaş, devlete benzemek için şekillendirilir. Bu karşılıklı benzeşim ilişkisi, iktidarın meşruiyetini güçlendiren ideolojik bir aynalanma sürecidir. Michel Foucault’nun ifadesiyle, iktidar sadece baskı değildir, aynı zamanda üreticidir. Ürettiği şeylerden biri de “müşebbeh vatandaş”tır — yani, iktidarın tahayyül ettiği “makbul birey” kalıbına benzeyen yurttaş tipi.
Peki bu benzeşim süreci gerçekten karşılıklı mıdır? Yoksa bir taraf, diğerini kendi suretine mi dönüştürmektedir?
Kurumlar, İdeoloji ve Benzetme Siyaseti
Modern kurumlar —okullar, medya, aile, din kurumları— bireyleri “müşebbeh” kılmanın en etkili araçlarıdır. Bu kurumlar aracılığıyla belirli davranış kalıpları, düşünme biçimleri ve kimlik formları üretilir. İdeoloji, burada sessiz ama güçlü bir rol oynar. Louis Althusser’in “devletin ideolojik aygıtları” olarak tanımladığı bu kurumlar, bireyi yalnızca yönetmez, aynı zamanda ona “nasıl biri olması gerektiğini” de öğretir.
Bu noktada “müşebbeh” artık sadece dilsel bir kavram olmaktan çıkar; toplumsal düzenin yeniden üretimindeki merkezî bir işleve dönüşür. İnsanlar farkında olmadan birbirine benzemeye, düşüncelerini uyumlaştırmaya ve farklılıklarını törpülemeye başlar. Böylece, güç ilişkileri “zor”la değil, “benzerlik”le sürdürülür.
Erkek ve Kadın Bakış Açılarında Müşebbeh
Siyaset bilimi literatürü uzun yıllar boyunca iktidar analizlerini çoğunlukla erkek egemen bir dille yürüttü. Erkek bakış açısı, strateji, rekabet ve güç kazanımı üzerine odaklanırken; kadın bakış açısı daha çok demokratik katılım, empati ve toplumsal etkileşim üzerine kurulu oldu. Müşebbeh kavramı bu iki perspektif arasında köprü kurar.
Erkek egemen siyasal akıl, bireyleri iktidarın suretine benzetme eğilimindedir: disiplinli, kontrolcü ve stratejik. Kadın bakış açısı ise benzerlik yerine etkileşimi, tahakküm yerine katılımı savunur. Bu iki yönelim bir araya geldiğinde “müşebbeh” kavramı yeni bir anlam kazanır: Benzer olmaktan ziyade birbirini anlamaya dayalı bir toplumsal benzerlik — eşitlikçi bir aynalanma.
Vatandaşlık, Kimlik ve Benzeşim: Yeni Müşebbeh Vatandaş Kim?
Bugünün dünyasında vatandaşlık artık sadece bir pasaportla tanımlanmaz. Dijital kimlikler, sanal topluluklar ve çevrimiçi katılım biçimleri, yeni bir “müşebbeh vatandaşlık” biçimi yaratıyor. İnsanlar artık ulus-devletin kalıplarına değil, algoritmaların sunduğu benzerlik ağlarına dahil oluyor.
Peki bu yeni benzerlik düzeni, özgürleştirici mi, yoksa daha ince bir tahakküm biçimi mi? Sosyal medya algoritmaları bizi bize benzeyenlerle buluştururken, farklı olanı dışarıda bırakıyor olabilir mi? “Müşebbeh” böylece sadece siyasal değil, dijital bir olguya da dönüşüyor.
Müşebbeh Olmamak Mümkün mü?
Her siyasal düzen, benzetme üzerine kurulur. Farklı olanı dışlayarak, benzer olanı yücelterek işler. Ancak siyaset biliminin temel sorusu şudur: Gerçek özgürlük, benzer olmamakta mı yatar, yoksa farklılık içinde benzerlik kurabilmekte mi?
“Müşebbeh” olmak, hem itaatin hem aidiyetin göstergesidir. Bizi yöneten yapılarla benzeşerek sistemin bir parçası oluruz. Ancak bu benzeşim körü körüne değil, bilinçli bir farkındalıkla yürütülürse, toplumsal düzen baskıcı değil, katılımcı hale gelebilir.
Sonuç olarak, “müşebbeh” kavramı siyaset bilimi açısından yalnızca dilsel bir benzetme değil, aynı zamanda toplumsal bir yansıma biçimidir. Güç, iktidar, kurumlar ve vatandaşlık arasındaki ilişkilerde benzeşmenin hem bir tahakküm hem de bir dayanışma aracına dönüşebileceğini hatırlatır.
Peki siz, içinde yaşadığınız toplumsal düzenin ne kadar “müşebbeh” bir üyesisiniz? Yoksa hâlâ benzemenin ötesinde, anlamanın siyasetini mi arıyorsunuz?